2012/10/29

Hey Sen !

Hey sen...

Hani 1999 yılında açtığı pankartında "7,4 YETMEDİMİ" yazan kadın...
Soru ekini ayrı yazsan da yazmasan da Cumhuriyet Bayramın kutlu olsun...

Hey sen...

"Kadın Kollarını" konken partisine çeviren muhtemelen ADD üyesi kadın.
Bu sadece senin bayramın değil. Hepimizin bayramı. Senin de Cumhuriyet Bayramın kutlu olsun...

Hey sen...

Açlıktan ağzı kokup yine de kendisine oy vermeye devam eden çiftçi. "Ananı da al da git" diye buyurulmuştu sana... Unutmuş olmalısın.
Ben unutmadan kutlayayım.
Senin de Cumhuriyet Bayramın kutlu olsun.

Hey sen...

Çobanın oyu ile benim oyum bir olmamalı tezini savunan üniversiteli. Buradan senin de malum çobanın da... İkinizin de Cumhuriyet Bayramını kutlar , gözlerinizden öperim....

Hey sen...

Müslüman olduğunu göğsünü gere gere her yerde söyleyip "kul" kelamını Hak kelamı sayan ; kutsal kitabı okumak yerine , parmağını yalayıp "İshak Paşa Sarayı"ndan kaç tane olduğunu defalarca sayan adam. Senin de Cumhuriyet Bayramın kutlu olsun...

Hey sen...

İşgörenini sömüren işveren , işverenini bir kaşık suda boğabilecek işgören... Sizlerinde Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun...

Hey sen...

Bu satırları yazan yazarken de çuvaldızları eksik etmeyen kişi. İçine 15 dakikalığına da olsa Yılmaz Özdil kaçmış olsa da ... Senin de Cumhuriyet Bayramın kutlu olsun.



Hey sen...

Evet , evet sen... Senin de Cumhuriyet Bayramın kutlu olsun.

2012/10/28

Ayna Ayna ...

Adam Olacak Çocuk
Az önce , kahvaltı yaparken televizyonda çıktı Dönence'nin klibi. Hani Barış Manço'nun şarkısı...

Aslında her pazar sabahı biraz da Barış Manço zamanıdır ben ve akranlarım için. "7'den 77'ye" programını pazar sabahlarında izlerdik. Pazar sabahları bizim için ışınlanma gibiydi. Kopenhag'dan , Ağrı'ya oradan bir salona dedeler-nineler ile kahve içmeye. Bir bakmışsın Hollywood stüdyolarına gidip Robocop görmüşüz derken akranlarımızla çocuklaşmış Barış Manço onu izlemişiz...

Moda'yı görmeden sevdim ben. Gördüğümde daha da çok sevdim ama "Barış Manço Moda 81300 İstanbul , tekrarlıyorum Barış Manço Moda 81300 İstanbul"un hali bir başkaydı doğrusu.

Dönence'yi izlerken biraz kendi çocukluğum geldi aklıma. Sonra biraz daha sonrasını düşündüm... 90'lı yılların ikinci yarısını ve Barış Manço'nun ölümünü düşündüm.

Bir anda içim rahatladı.

Yaşasaydı belki de Manço sunacaktı Ayna isimli programı.

İnsan yine de üzülüyor ...

Sevdiğim bir insanın nefret ettiğim bir figür haline gelmesini sanki kolay kolay hazmedemezdim...

2012/10/20

Z Raporu... (20.10.11'e özel)

Bir yıl geçmiş.

Bir yıl da çok şey değişiyor insanın hayatında. Misal ben geçtiğimiz bir yıl içerisinde akıllı telefon edindim. Sosyal ağlara oradan giriyorum yoğunlukla. Öyle oluncada bir alışkanlığımı yitirdim. Yitirdim çok da doğru bir tanımlama olmadı. Azaltmak ya da yitirmeye başlamak.

Facebook listemdeki arkadaş listemdeki insanların doğum günlerini kutlamak. Hatta büyük kısmına şarkılar paylaşmak. Uyumadan önce gireceğimiz günde doğum günü olan varsa şarkı paylaşabilir miyim buna bakardım.

Tam bir yıl önceydi.

Bir arkadaşım için bir şarkının sahibi olacak grubu belirlemiştim. Coldplay ! ! ! Ben şu hayatta kaç defa Coldplay dinledim ki Coldplay olduğunu bile bile. O gece 5 şarkılarını dinledim. (İşin aslın 15'er saniyeden toplamda bir dakikadan biraz fazlası ) En sonunda seçmiştim şarkıyı.

Coldplay - Clocks hediye edecektim arkadaşıma doğum günü hediyesi olarak. Şarkı çalmaya başladı. Youtube sayfasındaki paylaşımı sağlayan facebook logosuna tıkladığım an ev telefonumuz çaldı. Telefon çaldığı an evdeki herkes telefonda verilecek olan haberi anlamıştı. Telefon o an için öylesine yararsız bir iletişim aracıydı ki. Telefonun zili her şeyi anlatmıştı. Varlığımızdan haberdar olsunlar diye açtık telefonu.

Telefonun kapanmasından sonra o az öncesinde gülücüklerle doğum günü kutlayacağım facebook denilen sosyal ağa sadece şunu yazabildim.

" Halam kanserdi.
"-di'li geçmiş zaman kullanmanın hüznü ! ! ! "

Şarkı piç gibi kalıvermişti. Utandı , sıkıldı . Önce yavaş yavaş sesi kısıldı , sonra da toptan bitiverdi sesi de kendisi de. O şarkı ne kadar piç olursa olsun hediyeydi ve hediyenin sahibi hediye verilen şahıstan bir başkası değildi.Sakallı , bisikletli , ağaçlı çeşitli karelerin olduğu sayfayla 10 dakika boyunca  kesiştik.

Arkadaşımın doğum gününü kutlamalıydım. Hediyesi bile hazırdı. Bütün içtenliğimle anlattım bütün olanları. Çok üzüldüğünü yine de hediyesi için teşekkür ettiğini belirtti.

Bir yılda tahminen gittiğim cafelerde bu şarkı 9 kez çaldı. Bir kez arkadaşımın arabasında bir kez de bir filmin sonunda çaldı.

Filmin sonu olamayabilir . Belki ben dayanamayıp izlemeyi kesmiş olabilirim.

Her zaman olur mu bilemem , ama bazı zamanlar "-di"li geçmiş zamanı kullanmak acıtıyor.




Malum şarkı...

2012/09/03

***

***

Sadece Suriye'de müslümanlar ölmüyordu.
Beytüşşebap'ta da ölüyordu müslümanlar.
Belki de müslüman değildiler.
Ya da sizlere göre değildiler.
Ne önemi var...

Ölen benim kardeşim belki de sizin damadınız...
Her gün ölen benim , sensin , biziz...
Gerçi doğru ya sizler ölmezsiniz ,
Ölümsüz olduğunuzdan değil.
Ölmek için beden kadar ruha da ihtiyaç var da ondan...

2012/08/21

Antep'te Terör

Gaziantep'te Karşıyaka polis merkezi yakınlarında bomba yüklü araçla saldırı düzenlendi. Olayda ilk belirlemelere göre 8 kişi hayatını kaybetti, en az 60 kişi de yaralandı.

AKP'yi sevmiyorum . Bunu bilen bilir...
Ama AKP (ki onlara göre AK Parti) Habur'a gitmiş , derme çatma çadırlarla derme çatma bir hukukla "teröristleri" güle oynaya karşılamış , teröristleri suçsuz bulmuştur.

AKP yediği kaba o gün sıçmıştır.

Aslında özür dilerim. Onların yemek yedikleri kap ABD malı porselen tabaklar. Yediklere kaplara sıçamazlar , en fazla bizim yemek yediğimiz kaba ; yemek yaptığımız tencereye ederler.

Ülkenin her yanında terör olayları yetmezmiş gibi bir de bayram günü terör eyleminin gerçekleşmesi... Hükümeti istifaya çağırmaktan bir şey gelir mi elden. (Onlarında ellerinden "terörü lanetlemek"ten başka bir şey gelmiyor zaten)

AKP'nin Başkanı BOP ya da GOP (artık ne derseniz , ki Yeni Dünya Düzeni bile diyebiliriz buna) Eş Başkanı değil miydi ?!?

Bunların hepsi BOP işi değil mi ?!?

Aslında özür dilerim. Benim ne haddime Hükümeti istifaya davet etmek.

Bu hükümet istifa etmez .

Antep'te , Şemdinli'de , İzmir'de , Trabzon'da ya da Ankara'da terörün olması BOP'un işidir.

BOP demek hükümet demek.

Demek ki hükümeti sandıkta devirmek gerek.

Parti düşünmeksizin bu hükümeti sandıkta devirmek gerek. Gerekirse bağımsız adaylar çıkartmalı ve o adaylara oy vermeli (Bağımlı - bağımsız adaylardan bahsetmiyorum.Gerçekten bağımsız olanlardan bahsediyorum)

Bayram günü Antep'te terör olayı olunca -her yere burnunu sokan- Şamil Tayyar'dan ses çıktı mı acaba , merak etmekteyim.

Şamil Tayyar Gaziantep Milletvekilidir.

Antep'e gittiğimde şehrin en cafcaflı yerinde kendisinin seçim bürosunu görmüştüm. Tam kavşak noktasında 3 yöne bakan bir seçim bürosuydu . Görmemek imkansızdı.

Bakalım Şamil Tayyar Antep'teki terör olaylarını "görebilecek mi" , olaylar hakkında ağzını açabilecek mi ?

Gelelim medya'ya...

Medyanın ufacık bir kısmı haricinde hepsine sesleniyorum.

"Siktirin gidin."

Genel Yayın Yönetmenleri , Sorumlu Müdürler ya da en basitinden muhabirler bile "ama üzerimizde çok baskı var" diyecektir.

Haklısınız. Üzerinizde çok baskı var ama ben çıkartmadım onları bu "taht"a , o efsanevi rüzgarı ben estirmedim. Bunların hepsini siz yaptınız.

O yüzden yukarıdaki temennimi hak ediyorsunuz.

Ölenlere rahmet , ailelerine baş sağlığı , kalan bizlere ise akıl sağlığı dilerim.Buna ihtiyacımız olacak.

2012/06/23

Buruşturulmuş Gazete Sayfasından İnsanlığın Temeline Umursuz Yolculuk

İnsanoğlu temelde nankör...

Bakkala gittiniz . Mutfakta buzdolabı çalışmadığından kibrit kutusu ölçeğinde peynir , 1-2 domates , biraz zeytin 2-3 tane yumurta ve ekmek aldınız...
Bakkal yumurtaları eski bir gazete sayfasına sarmıştır. Eve gelirsiniz kahvaltı yapmaya başlarsınız.Belki bir tabağı belki de ekmeği gazetenin üstüne koymuşsunuz , ufaktan ufaktan o gazeteyi okumaya başlarsınız.
Gazetenin büyüsüne (b)ulaşmışsınızdır.Tarihe aldırış etmeden okursunuz gazeteyi.Domatese peynire yumula yumula...
Okunan sayfa biter ama yemek bitmez .Yemek bitse de arka tarafı da okusam diye geçirirsin içinden. Yemek biter , sonra öküz oldu ortaklık bitti misali o arka tarafı umursamazsın bile...

O can attığın sayfayı buruşturup çöpe yuvarlarsın...


Temsili :  Buruşturulmuş gazete sayfası


2012/04/05

4 Nisan 2001

2001 yılının ilk dondurmasını 3 Nisan'ı 4 Nisan'a bağlayan dakikalarda yemiştim. Galatasaray'ın Real Madrid karşısında 0-2'den 3-2'ye gelen galibiyetini konuşuyorduk.

Az önce de bu yılın ilk dondurmasını yedim.

O kadar yılda neler değişmiş hayatımda bir bakalım o zaman...

Söz dondurmadan açılmışken , o gün yediğim dondurma Schöller'in sakızlı dondurmasıydı. Algida'nın pazara olan hakimiyetinden dolayı Schöller tutmadı , piyasadan çekildi. Ülker'e sattı .

Ne dolapları kaldı , ne de şemsiyeleri. İşin kötü yanı o çok sevdiğim sakızlı dondurmanın lezzetini bile unutmak üzereyim. O sakızlı dondurmayı tekrar yiyebilmek için neler verirdim kim bilir.

Sokaklar değişti , sokaklarda yürüyen insanlar değişti.

2001'de dondurmayı yedik güldük eğlendik.

Sonra eve geldim , telefon çaldı.

Gittik.

Bekledik.

Bir doktor çıktı odadan. Yıllarca filmlerde duyduğum repliği söyledi.

"Elimizden geleni yaptık"

Yıl 2001'di...

Belki bir daha ne Schöller dondurma yiyebilecektim ne bir daha Galatasaray - Real Madrid maçı izleyebilecektim.

Bunlardan birinin bile önemi yoktu o an.

Yıl 2001 ...

Doktorların elinden geleni yaptıkları kişi anneannemdi.

Bir daha Schöller yemesem de Galatasaray ile R.Madrid bir daha karşılaşmasa da

Biraz dertleşebilseydim şimdi onunla...

Her bahar yeniden doğuştur belki... Yine de içimi hüzün kaplar.

Huzur içinde uyu anneanneciğim...

2012/03/24

Ney Mey

 

 
Şair olmasına şairdir ; şiir söylemez ...
Ayyaştır ; senden benden ayık.
Küfürbazdır , tatlı dilli...
Baksan akıllıdır
Baksan delidir
Görsen feylesoftur
Dinlesen neyzendir.

Ney ustasıdır.
Mey ustasıdır.


Doğum günü kutlu olsun büyük ustanın...
Tevfik Kolaylı yani herkesin bildiği şekli ile Neyzen Tevfik


2012/03/12

Yangın Yerindekiler

Bundan tam 375 gün öncesinde basın emekçisi muhabir arkadaşlarına "Dokunan yanar arkadaşlar , dokunan yanar" diye sitemde bulunmuştu Ahmet Şık polis otosuna götürülürken.

Dokunanı yakıyorlar.

Ne yazık ki dokunanı yakıyorlardı , yakmaya da devam ediyorlar.

Peki ya bundan seneler önce aynı zihniyetin yaptığını - yaktığını hatırlıyor musunuz ?

Unutma ! ! !
2 Temmuz 1993 . Sivas. Madımak Oteli.

Hani o yanıp sönen İHA logosu ile zihinlerimize kazınmış olan görüntüleri hatırlıyor musunuz?

Az kaldı . Zihninizde o yanıp sönen logolu görüntüler gidecek. Ya da en fazla yanıp sönenin İHA logosu olduğu kalacak akıllarda.

Yanıp da sönmeyen bir Madımak Otelinin olduğu zamanaşımından uçup gidecek zihinlerimizden.

Gelelim bugüne...

Bugün Oda TV davasından dört tane tahliye haberi geldi. Nedim Şener, Ahmet Şık, Sait Çakır, Coşkun Musluk tahliye edildi.

Bir parmak bal çalmak diye çok güzel bir tabir vardır. İşte aynen o yapıldı bize.

Biz o bir parmak bala sevineceğiz ve 13 Mart 2012 tarihinde zamanaşımına uğratılacak olan Madımak davasını böylelikle unutacağız. En azından bunu istiyorlar.

Yazıdan sakın ha "Madımak'ı unutturmak için salıverdiler , aslında bu dört adam da suçludur" gibi bir anlam çıkartmayın. Zaten o dört adamın da diğerlerinin de ve diğer davalardaki bir çok isminde neden orada olduklarına bir anlam vermem mümkün değil.

Olmayacak şeylere sevinmek zorunda bırakılıyoruz. 13 ay sonra insanlar evlerine , çocuklarına gidiyor. 13 ay ! ! !

Umarım en yakın zamanda hepsi yuvalarına , çocuklarına kavuşurlar.

Umarım en yakın zamanda Madımak katilleri ; Uğur Mumcu'nun , Çetin Emeç'in , Bahriye Üçok'un , Necip Hablemitoğlu'nun ve ismini saymakla bitiremeyeceğimiz diğerlerinin (ama her seferinde benim-senin) katillerinin adalete teslim edilmesi ve gereken cezayı çekmelerini dilemekten başka ne gelir elden...

2012/02/29

Rakı Masasında Rock Star

2009 yılında bir arkadaşımla birlikte içerken yaptığımız bir geyik muhabbetiydi Rakı Masasında Rock Star... Kimler hakkında neler demiştik, hatırladıklarımı yazayım.

Lemmy Kilmister : Lemmy şeker hastası, rakı kötü etkileyebilir. Fakat yediğini - içtiğini kontrol edecekseniz mutlaka oturun karşısında. Anlatsın, konudan konuya atlasın, İkinci Dünya Savaşı'nda cepheden cepheye atlasın. Bir tank hikayesinin üstüne, bir Ohama sahili hikayesi geliverir. Güzel bir deneyim olacaktır.


Rakı içemesek de RockNCoke'tagörmüştük Lemmy'yi

Kristian Eivind Espedal : Kim bu Espedal?!? Gaahl desem sanırım ki bilenleriniz olacaktır. Aman diyeyim... Rakı masasını kafanızda kırabilir. İçince sapıtıyor çünkü. Headbangers Journey'de şaraptan yudumlayıp yaptıkları ortada. Hadi rakı masasını kafanızda kırmadı , emin olun ki mekandakiler ona uyuz olur sizin kafanızda kırabilir o masayı. Bir de adamın 2009 senesinde kazandığı ödül ortada. Kıllanmasın rakı masasındaki dayılar.
Belgeselden alınma kare. Şarap içince bozuyor bir de üstüne rakı içse...

Eric Adams - Joey DeMaio :
 Gruba benim edecek lafım yok. Çok severim (bazıları sevmez onlara da saygım sonsuz) Ama bu ikili ile kesinlikle (tekrarlıyorum KE-SİN-LİK-LE) rakı içmeyin. Zaten motoru bağırta bağırta gelecekler, millet tip tip bakacak. Sonra bir anda rakı uzmanı kesilip mezeleri beğenmeyecekler, garson çağırıp dövmeye kalkacaklar. Sıkıntıya girmeyin! Manowar dinleyin ama onlarla rakı içmeyin.

-Len oğlum buz getirecektiniz
-Ben burada tek bir buz bile göremiyorum lan

Dave Mustaine : Rakı bardağını kırma olasılığı en yüksek kişidir. Sinirli bünyesi ile mekanda dayak yemenizi sağlayacaktır. İlginç bir deneyim için yine de çağırılabilir. Kös kös oturup, 5 dakika sonrasında da ben çok sıkıldım diyerek gitmesi de ihtimal dahilinde.

En sinirsiz konseriydi belki de 2012 HiVoltage konseri (Sinirli çıkmış o ayrı)

King Diamond : Rakı masasında güzel muhabbet döndürecek bir insan. Mümkünse makyajsız gelsin. Yoksa zaten mekana alınamazsınız. Eskiden - yeniden, içerisinde korku öğelerinin olduğu hikayeler anlatacaktır bol bol. Gecenin bitiminde kahve içip mekandan çıkıp bir de üstüne -sıfır acı, bol kekikli- kokoreç patlatılası biridir.

King Diamond ile Kim Bendix Petersen arası bir kare

Gene Simmons : Hanımlar, beyler... Aman! Büyük tehlike! Gene; mekana makyajsız gelmişse dayak yeme ihtimaliniz sıfır. Peki ya tehlike nerede? Ağalar, beyler... Adam bir gecelik değil bir haftalık yer içer. Sonrasında da hesabı size köser, siz ne olduğunu anlamadan ayağa kalkar, en yakın şişeyi alır, mekan çalışanlarına "bunu da hesaba yazıverin hay abim" diyerek gözden kaybolur.

Gene Simmons -temsili-
Angus Young : Sanılanın aksine rakı masasında edebiyle oturacaktır. Kıyafetinden ötürü ilk dakikalarda insanların gözü üzerinizde olabilir ama onlar alışınca siz de rahatlayacaksınız. Keyifli bir rakı masası sizi bekliyor. Hatta biraz hüzünlenebilirsiniz. Angus'un, kente gelen sirkteki palyaço hikayesini bile anlatması ihtimaller içinde. Turnelerde yaşadıkları komik olayları anlatıp kahkaha atmanız da cabası.

-Aaa , Polaroid'çi sen de tam çekecek anı buldun ha...

Deadly Kristin : Peyniri didikler, tabağına boş boş bakar. "Lan ne oldu ? Neden içmiyorsun rakıdan? Yahu, bundan 10 sene önce seni Çiçek'e götürmüştük, açmadık yerini bırakmamıştın, rezil etmiştin bizi. Ne o sapıtmaktan mı korkuyorsun?" diye sorarsınız. Artık alkolü bıraktığını, yatsı ezanının okunup okunmadığını sorar, devamında kalkıp gider masadan. Siz de öyle kalırsınız, rakı zehir olur, çağırmayın.
Fotoğraf Deadly Kristen'in kendi blogundan alınmıştır.

Ritchie Blackmore : Gelir, hemen bir duble rakı söyler. Rakı gelir, fondipler! Ayağa kalkar, "Abi,  Hanım bekliyor beni. Seni de kırmak istemedim, geldim, içtik. Güzel geceydi , teşekkür ederim" der, masaya 200 TL'lik banknot koyar, basıp gider. Hayır yanılıyorsunuz. Çağırın elbette Blackmore'u . Gecenin bir kısmını beleşe getirdiniz. Hadi yine iyisiniz.

- Bak işte orada rakı içip geleceğim . 10 dakika sonra görüşürüz.

Steve Kudlow : Rakı masasına oturur oturmaz eskilerden hikayeler anlatacaktır. Güzel hikayeler sizi bekliyor. Belki de tek olumsuz yönü konuşurken etrafa tükürük saçması. İdare ederiz diyorsanız rakı masasına mutlaka davet edin.

Doğru anda doğru yerde olamamanın pir'i olmuş güzel insan...
 Yolun düşerse ister rakı ister bira...

Anneke Van Giersbergen : Size ne oluyor da Anneke'yi rakıya davet ediyorsunuz. Bırakın, ben açılacağım ona. 2 duble daha içeyim 1998 senesinden beri nasıl da vurgun olduğumu anlatacağım. Sahi, Rob Snijders Hollandalı sol bek değil miydi ?!?

En güzel fotoğraflarımdan 

Jon Oliva : Her şeyim yolunda, dur biraz da eşe dosta yarenlik yapalım, onun dertlerini dinleyeyim diyorsanız rakı masasına Jon Oliva'yı mutlaka davet edin. Keyif dolu bir insandı eskiden Jon. Criss'i kaybetmesinden sonra şalteri indirdi. Halen yüzü gülüyor ama yine de içince dertleniyor.


Kardeş acısı bu kolay mı ?
2009'da çok içli-dışlı bir konserdi...

Kerry King : Paraya mı sıkıştınız. Bunu asla sorun etmeyin. Çağırın Kerry King'i rakı masasına, adamı gördüklerinde hesabı yarı yarıya indirirler zaten. Uzun ve keyifli bir sohbet beklemeyin, ama yine de torunlarınıza "Ulan karanacı, ben Kerry King ile rakı içmiş adamım" deme fırsatınız olacak. Bunu asla unutmayın.

-Zinciri kafana yersin lan !
(Gerçi İnönü Stadyumunda yememiştik ama)

Matthew Barlow : Çağırırsınız bu adamı iki gün öncesinden. Önce geliyorum der, sonra gelmiyorum der, toplamda 20 kez arayıp 20 kez fikrini değiştirdiğini söyler. Rakı masasına oturmanıza dakikalar kala kesinlikle geleceğini söyler. Gidersiniz mekana, oturursunuz ilk dubleniz biterken çıkar gelir. Özür dileyerek oturur. Devamında siparişini verir, tek dikişte içer. Burada olmasının yanlış olduğunu söyler, kalkar gider. 10 dakika sonra özür dileyerek tekrar gelir. Siz de "sen otur abim burada" diyerek kalkıp gidersiniz.


Hafızalara nakşolmuş haliyle Matt Barlow

Hansi Kürsch : Öyle bir muhabbete dahil olurusunuz ki meyhanede misiniz yoksa Orta Dünya'da bir handa mısınız an gelir karıştırırsınız. Hansi'nin anlattıklarını öyle bir heyecanla dinlersiniz ki, adam akıllı rakıya da mezeye de dokunamazsınız. Hem güzel bir gece geçirdiniz hem de Hansi ile "içmenin" keyfine vardınız, fena mı? Mutlaka çağırılması gereken bir kişi .


-Şefim bizim mezeler gelecekti , ne oldu ?


Ronnie James Dio : Yazıya başlarken belirttim, 2009 senesinde arkadaş arasında yapılmış bir muhabbet listesidir bu. O gün biz tek bir isimde karar kılmıştık: Ronnie James Dio. Öyle biri ki Dio, sadece kendisi anlatacak değil, sizi de konuşturmaktan büyük keyif alacaktır. Dertlerinizi dinleyecek, alkolün de etkisi ile yaptığınız saçma sapan esprilere -komik bulmasa bile sırf siz yaptınız diye- içten gülücüklerle karşılık verecek bir isimdir. Daha doğrusu isimdi. Malumunuz, 16 Mayıs 2010'da aramızdan ayrıldı.

Artık kimseye kısmet olmayacak sahne... Dio olsaydı da içseydik , ne diyeyim.

Uzun lafın kısası , rakı içilecekse Dio ile içmek gerekirdi. Ronnie James Dio 16 Mayıs 2010'da aramızdan ayrıldığından onun yerini dolduramayacak olsalar bile  King Diamond, Angus Young, Steve Kudlow, Lemmy Kilmister ve Hansi Kürsch'ü gönül rahatlığı ile rakı masasına davet edebilirsiniz.

2012/01/31

LaVache quirit

Geldiğinde (basın emekçilerine) "Ben başka Başkanlara benzemem , beni fazla göremeyeceksiniz" demiştin , keza benzer bir lafı işgörenin olan Fatih Bey'e de ettin.
Sonrasında biz bekledik...
Özel uçakla Reyes - Forlan - Ujfaluši için gittiğini beyan ettin. Biz bir an sandık ki A.Madrid kulübünü alıp geleceksin. Öyle bir imaj çizdin...
Olmadı...
Sonrasında biz bekledik...
Sürekli TV'ye çıktın. Neredeyse İstanbul'da gece hayatına dahil olacaktın sırf magazin programlarında boy gösterebilmek için. (Bu sanki biraz ağır kaçtı)
Biz yine bekledik...
Devre arası oldu... Shaqiri dedin.... Bekledik , bekledik ... Bekledik...
Necati Ateş çıktı geldi.
Necati'ye lafım olmaz...
Hatta o kadar çok Shaqiri lafı işittik ki LaVache quirit gelmediğine sevindik...

Ünal Aysal ... Transferde başarısız olabilirsiniz... Bari sessiz kalmakta başarılı olun...

Unutmadan , üstteki şarkı size gelsin Başka Başkan !

2012/01/06

34 KBP 09


Yıllar belli değil ... Ne yaşamış gibi ne de ölmüş !
34 KBP 09
"1977 model Peugeot marka bir arabanın plakası.
Buraya kadar normal , önemsizmiş gibi gözükmekte.
Ama bu arabanın bir özelliği var.
34 KBP 09 plakalı araç 15 Ağustos 2001 tarihinde Boğaziçi Köprüsün Ortaköy ayağına yakın bir noktasında sahipsiz , yapayalnız bir şekilde bulundu. Arabanın içinde ruhsat , 500 dolar , 190 milyon tl ve üzerinde Yavuz HilmiÇetin yazan bir ehliyet vardı."

3 Aralık 2008'de yazmışım yukarıdakileri...
Biraz hüzünle biraz iç burukluğu ile yazmışım.
Şimdi de değişmedi duygularım.

Toprağın bol olsun Yavuz Çetin.

Bugün ne Yavuz Çetin'in doğum günü ne de ölüm yıl dönümü ... Onun müziğini dinleyip onun ölümüne hüzünlenmemek imkansız...