2020/12/31

I Anda MMXX

  Bu sene epey garipti. Gerilimiyle bitmek bilmedi, üstelik yıl bitse de gerilim devam edecek kuşkusuz.


Gerçekçi bir bakış açısıyla yarın gireceğimiz yeni yıl Covid-19'un üçüncü yılı...

2020 yılında 2020'de gösterime girmiş filmlerden izlediklerim içinden çarpıcı bulduğum beş anı paylaşmak istemekteyim.

İlk olarak 1 Şubat 2020'de sinemada izlediğim Jojo Rabbit'ten bir an var.

Öncesinde kişisel bir not. Söz konusu tarih 2020 yılında gittiğim son konserin de tarihi aynı zamanda... Muazzam bir Radical Noise performansı yaşadık, yaşattık... Radical sahneden çalsa da performansın tamamında seyircinin de payı neredeyse grup kadar vardı. Özerkliğini ilan etmek üzere olan iki dize sahip olduğum için gecenin devamındaki Athena performansını uzaktan dinledim. O sırada Laneth'e gelen mektupları incelemekle meşguldum. İyi ki dizim ve gözüm el verdikçe mektupları okumuşum. Bir daha o mektupları görme ihtimalimiz yok... ( Çağlan Tekil - 7 Eylül 1971 / 7 Nisan 2020 )

Filmdeki bahsi geçecek an neydi?

Yorki'nin roketatar sahnesi... Rosie'nin ayakkabısı da çok çarpıcı ama Yorki komik, o sahne daha komik.

 

 İkinci an 18 Ocak 2020'de sinemada izlediğim J'ai perdu mon corps filminden. Bedenimi Kaybettim'de bir el bedenini arar. An ise fareli sahne... O an fragmanda var ve sinemada daha önce fragmana maruz kaldığımda gördüm, lakin film akışı içerisinde izlerken hem geriyor hem de ele resmen kişilik kazandırıyor.

 

 


 

 Üçüncü an, 6 Aralık 2020'de izlediğim Mank'ten. Film Netflix filmi ve 4 Aralık 2020'de ilk kez seyirciyle buluşmuştu.

Mank senaryoya başlar, başladığı senaryo (Mank'in dudaklarından süzülen kelimeler) bilindiktir. Zamanda yolculuk yapıp o ana tanıklık etmek gibi çok ilginç bir deneyimdi. Teşekkürler David Fincher, teşekkürler Jack Fincher. Buraya da not düşmüş olayım, filmi izlediğim tarih filmin senaristi Jack Fincher'ın doğum günüymüş. İlginç bir rastlantı oldu.

 

 


 Dördüncü an, Amazon Prime'da 4 Aralık 2020'de gösterime başlayan benim üç gün sonra izlediğim Sound of Metal filminden. Düpedüz filmin sonu... Çaktırmadan seyirciye nefes aldırmayan film, sonunda seyirciye öyle bir nefes çektiriyor ki; dilersen sakız reklamındaki ferah nefes, dilersen TCG Dumlupınar mürettebatı gibi nefes al, konuş, türkü söyle...


 


 Yanılmıyorsam ülkemizde halen gösterime girmeyen, benim de 29 Ağustos 2020'de izlediğim filmden son an...

Filmin adının filmde ilk zikredildiği o an:

Never Rarely Sometimes Always

Göğüs kafesimde 47 numara botu hissettim o an...

 


 

 Uzun geçen, bitmek bilmeyen bir yıldı. Örneğin geçenlerde bir arkadaşımla sohbet ederken Bedenimi Kaybettim'i 2020'de sinemada izlediğimizi söyleyince şaşırdı. Sinemaya gitmek, arkası sararmaya yüz tutmuş eski bir fotoğraf gibi.

Güzellik yarışmasında kraliçe adaylarını kıskandıracak bir şekilde, yeni yıldan sağlık, barış, mutluluk, başarı ve huzur getirmesi dilerim.

 

 

 

2020/05/19

2005 x 2020


Revenge of the Sith/Sith'in İntikamı filminin ülkemizde gösterime girişinin 15. yıl dönümü.
Filmi tekrar izledim ve aklıma gelenleri not ettim.



Gazetelerdeki bulmaca sayfalarında; kare bulmaca, çengel bulmaca, sudoku haricinde genellikle çocukların ilgisi için yapılmış minik bir köşe mevcuttur. İki resim arasındaki farkları bulmaya yönelik eğlencelikler vardır. Bir de noktaları birleştirmek. Küçükten büyüğe sıradaki tam sayıya giden bir çizgi çizip, bütün sayıları birleştirmekten yola çıkar.

Gelelim filme. Film, düz ve net bir şekilde bilgidiğimiz sona götürüyor bizi. 66. emir verilmesi ile yazıların akmaya başlaması arasında 53 dakika var. Filmi bugün izlemeden önce sorulsaydı "en fazla 30 dakika" derdim.

Filmin en sevdiğim repliği: "So this is how liberty dies, with thunderous applause."

Aslında -çekim tarihine göre- ikinci üçlemeyi özetliyor bu replik.

Peki bu filmin sloganı ne?

The saga is complete

Bahsi geçen film iki nokta arasında (episode 2 & episode 4) doğru bir şekilde ilerliyor.

Bu film, 15 sene önce bugün gösterime girdi ve bir efsaneyi sonlandırdı.

Yetenekli bir çocuk bulunur, güce dengeyi getirecek çocuk olduğu düşünülür. Bir kız sever. Annesini kaybeder kollarında öfkesi kibiriyle birleşmeye başlar.

Fitneci bir politikacı ile yakınlaşır yetenekli çocuk. Politikacı onun zihnini karıştırır. Sevdiği ve hamile bıraktığı kızın öldüğünü görür rüyalarında. Politikacı, çocuğa onları kurtarabileceğini söyler.

Yetenekli çocuk, bir çocuk katilidir... Politikacının yanındadır ve gözü kibirinden bir şey görmüyordur. Öyle ki çocuklarının annesini öldürmeye kalkar.

En yakın arkadaşına saldırır, kendini savunan arkadaşı onun bazı uzuvlarını keser.

Makineleşen yetenekli çocuğun iki çocuğu olmuştur. Farklı diyarlara yerleştirilen çocuklarını güç bir şekilde buluşturur ve yetenekli çocuğun da içinde bulunduğu karanlık taraf ile savaşmaya başlarlar. Nihayetinde yetenekli çocuk (çocuklarının annesinin son sözlerinde belirttiği gibi) içindeki iyiliğe kulak vererek güce dengeyi getirir.

Söz konusu yetenekli çocuğun adı Skywalker...

Yukarıda anlatılan da Skywalker Efsanesi... Yani bu filmin sloganında belirtildiği gibi efsane sonlandı...

Efsanenin sonlanmasından 14 sene sonra vizyona giren film, "Skywalker sagası sonlanacak" pohpohlamalarına girmese belki biraz daha kabul edilebilir olabilirdi benim adıma.

Elbette her neslin kendi kahramanları olacak. Kabul.

Ama sizin (Disney) yaptığınız üç filme bakınca gazetelerdeki "noktaları birleştirin" eğlenceliği çıkıyor karşıma...

Peki ya ne var bunda?

Sayılar karışmış. Noktalar doğru şekilde birleştirilse belki bir şeye benzeyecek ama böyle, yanlış sayılarla, bir şeye benzemiyor...

Pek muhterem hanımlar, beyler...

Becerebilir misiniz bilmiyorum ama tam 15 sene önceki beni bulun, özür dileyin ondan. O kabul ederse ben de kabul etmiş sayılırım.