Geçtiğimiz hafta pazar günü -ya da bu yazıyı daha sonra okuyacaklar için belirtmekte fayda var- yani 19 Haziran 2011’de o kadar yoğun bir duygu seline kapıldım ki , sel dur durak bilmiyor. Peki ya ne olmuştu o malum pazar gününde ?
Yıllar önce bir “sözlük marmara”daki bir yazımda kendim ile ilgili şunu yazmışım :
“7 8 eylul 1998 iron maiden konserleri için istanbul'a gidememiş , 1999 senesinin ilk çeyreğinde bruce dickinsonun iron maidena geri döndüğü haberi ile çalkalanmış ve o tarihten beri heyecanla iron maiden'ı canlı canlı - ağlaya ağlaya , tepine tepine , haykıra haykıra - izlemek isteyen sözlük yazarıdır.
gelin be abi...
up the irons diye bağıralım. hatta gerekirse we love west ham be abi ! ! !”
“7 8 eylul 1998 iron maiden konserleri için istanbul'a gidememiş , 1999 senesinin ilk çeyreğinde bruce dickinsonun iron maidena geri döndüğü haberi ile çalkalanmış ve o tarihten beri heyecanla iron maiden'ı canlı canlı - ağlaya ağlaya , tepine tepine , haykıra haykıra - izlemek isteyen sözlük yazarıdır.
gelin be abi...
up the irons diye bağıralım. hatta gerekirse we love west ham be abi ! ! !”
After all those years wasted , we are dancing with death and running free tonight . Günün özeti |
19 Haziran 2011 gününde Sonisphere Festivalinin Türkiye ayağı gerçekleşti. Katılımcılar Mastodon , In Flames , Alice Cooper , Slipknot ve Iron Maiden idi. Yukarıdaki metinden de anlaşılacağı üzere üzülerek belirteyim ki etkinlik benim için Iron Maiden öncesinde ısınma turu gibi algılandı. Böyle algıladığımdan dolayı da diğer katılımcı gruplara ve onları izlemek için gelen herkesten de özür dilerim. Bu konuyu geçelim , bakalım neler oldu neler bitti.
Pazar öğlen vaktinde arabayla konserin yapılacağı yerden geçerken gerçekten korktuk. Sıra çok uzundu ve girmemizin zor olacağını düşünmeye başlamıştım. Birşeyler yedik – size ne değil mi benim birşeyler yememden , birazdan anlayacaksınız- sıradaki arkadaşlarla telefon ile iletişim haline geçip en doğru kararın konser mekanına ulaşmamak olduğunu düşündük. Mastodon’u sıcakta kuyrukta beklerken de kaçıracaktık zaten .
Kuyruk epey uzuyordu , arabadan ancak bu çıktı. |
Konser mekanına ulaştığımızda kuyruğun sıfırlandığını gördük , hemen ardından da In Flames’in performansına başladığını anladık. Artık içerideydik.
In Flames’in eski halini çok severim , yeni In Flames ise pek bana göre değil , yine de Only For The Weak’te “zıplamayan .bne olsun” misali zıpladım. Zaten tek hedefim oydu , yoksa Lunar Strain-The Jester Race-Whoracle karması bir setlist yapma durumlar yok zaten.
İlginç hikaye In Flames'inki ... |
In Flames sahneden indikten sonra birkaç eski arkadaşla görüşüldü , hasret giderildi ; mekan öğrenildi bira nerede-köfte nerede-hela nerede- t shirt nerede ? Öğrenildi.
Alice Cooper’ın performansı bence çok keyifliydi . Çalabileceği birkaç hiti çalmasa da “yeni şarkı” yazan ceketi ile ve nakarat yazılı gömlekle ; konserin başında eline aldığı seyirciyi bırakmadı. Ne diyelim bir daha denk gelir de tekrar , daha uzun ve daha çok görsel ekipmanlı bir gece konserinde izleriz.
Babam yaşındaki adamdan inanılmaz performans |
Madem öyle ayağa kalkalım da Maiden'a hazırlanalım |
Maiden’a bir adım daha kala gözüyle baktığım Slipknot ise şov ve iletişim alanında çok iyiler. Müzikleri ile aram yok ama . Paul Grey’in tulumunu ve maskesini sahneye çıkartmaları etkileyici idi. Basçı arkada olmasına rağmen grupta fazla istihdam var gibi durmakta benim gibi Slipknot cahilleri için .
Iron Maiden öncesi Maçka KüçükÇiftlik Park |
Iron Maiden’ı 2 kelime ile anlatmak gerekirse … "Nefes kesici !" Okuldan geldikten sonra kravatı-ceketi bir kenara fırlatıp müzik setine Iron Maiden kaseti koymuşsunuz tepinmekten yorgun düşmüşsünüz ve rüyanızda Iron Maiden görüyormuş hissine kapılsam da Iron Maiden canlı canlı karşımdaydı.
Ne güzel , şu dünyada yapmamız gereken birşeyi daha yerine getirdik. Gözüm arkada kalır listesine bir çentik daha attık. Emeği geçen herkese teşekkür ederim. Bir çocukluk hayalimi yerine getirdiklerinden dolayı.
Hayatımın karesi , tam hayalimdeki gibi durmuşlar |
Fazlasını bile yaptılar. Misal ben bardakta köfteyi asla hayal etmemiştim. Ekmek ya da su nasıl biter. Bunu asla anlayamam ! ! ! İhaleye verilmiş ya da konser mekanın sahipleri yeme-içme işini organize etmiş olabilir . Ben seyirci olarak onları muhattap almam. Organizasyonun (Purple) bir şekilde seyirciden özür dilemesi gerekmekte. Bu ufacıcık özür bile insanların kalbini alabilir.
Evinizde arkadaşlara köfte-ekmek yapacaksınız. 1 ekmeğe 3 adet köfte koyacaksınız ve 20 arkadaşınız gelecek , hepsine de birer köfte-ekmek ikram edeceksiniz. Gecenin sonunda doymayan arkadaşlarınıza bardakta – ya da tabakta- köfte ikram ederseniz 3 ihtimal vardır. Ya köfteyi fazla almışsınızdır , ya ekmeği az almışsınızdır ya da 1 ekmeğe 3 değil de 2 köfte koymuşsunuzdur. Bu kadar basit.
Peki siz bu işi ticarete mi döktünüz ? Hayır , adamlar misafir. Ticarete dökseydiniz ne olurdu ya beceriksizlikle ya da ahlaksızlıkla suçlanırdınız. Üstelik tepkisiz kalarak zaten gönülleri kırmaktasınız.
İkincisi düzenlenen bir festivalde su , ekmek ya da başka birşeyin bitmesinin izahı yoktur …
Seyirciden bu kadar kopuk olmasından dolayı organizasyon şirketini açık açık suçluyorum. Bir internet sitesine 3 adet konser afişini koymayı şu anda ilkokula giden bir çocuk bile yapar. O afişlere biletix linki vermeyi de birilerinden yardım alarak rahat rahat yapılabilir.
Tepkilere karşılık vermek demek o tepkiyi ortaya koyan insanı tatmin etmek demek değil elbette . Ama sağolsunlar “Purple Concerts” 2 seneden beri kimseyi muhattap kabul etmiyor. Ve daha da kötüsü kimseyle de muhattap olmuyorlar.
Olimpos Dağında oturduklarını sanıyorlar. Gözümüz yok ister Olimpos Dağında isterlerse de K2’de otursunlar.
Festivalden 1-2 gün öncesinde çıkan “platform” bileti nedir ? Yapılması kötü olmadı ama organizasyon baştan “organize” olsaydı da açıklasaydı diğer kategorilerden bilet alan insanlar orayı tercih edebilirlerdi.
Biletler “bittikten” kaç gün sonra çıkartılan sahne önü ve saha içi biletlere ne demeli. İnsanlar karaborsa biletlere deliler gibi para bayıldılar. (Son güne neden kalırsın sen de arkadaş – bazılarının geçerli sebebi vardır , onların karşısında susarım elbette)
Bu arada kaç bilet ve davetiye basıldı , kaçı satıldı ? Bu bilgilere ulaşabilmemiz mümkün mü ? Belki sayılar önemli değil ama insanın karşısında bir muhattap olmayınca düşüne düşüne bu hallere geliyor olay.
Çok zor girdik ve çıktık mekandan . Mekanın konumu gereği bunda yapılabilecek bir şey yok. (Çıkış için söylüyorum bu lafı) Kapılar biraz daha erken açılıp etkinliklere katılıp bütün grupları izlemek isteyen insanlar içeri alınabilirdi , böylelikle girişteki muazzam kalabalık aza indirgenirdi.
Bizler bir şekilde girdik ve çıktık. Hoplaya zıplaya , ayaklara basa basa. Bir de bizim bilmediğimiz –ama en azından unutmamamız gereken- hayatları yaşayanlar var. Ayşe Aktaş’ın Düşler ve Kabuslar forumdaki konser hakkındaki yorumunu noktasına-virgülüne dokunmadan kopyalayıp yapıştıralım.
”
Benim amacım bağcıyı dövmek değil. Ama eleştirmek benim en doğal hakkım. Umarım gelecek yıllarda yapılanlardan ve “yapılmayanlardan” ders alırız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.