2016/06/19

Hayretler Treni

Birinin arkadaşının annesi vefat etmiş, Eskişehir'e gidiyor; 
öbürünün ise arkadaşının babası,
Ankara'ya gidiyor...

Aynı tren, aynı vagon
vagonda boşluklar.
Birisi ile öbürü yanyana.

Öbürü telefonda konuşurken
işitiyor birisi.
Karşılıklı taziyeler...

Hangi şansın
hangi faktörü
getirdi birisi ile öbürünü yanyana?
Şaşıp kalmak!
Hayretler Treni ismindeki bu hayat
şaşırttı bir kez daha.

19 Haziran 2016
İ-A YHT









Metin amcanın aziz hatırasına...

2016/03/13

Son İki Saniye

Spor demek bu topraklarda futbol demektir. Atletizm, bisiklet ve hatta voleybol'a gönül vermişseniz profesyonel sporcu da olsanız profesyonel duruş da sergileseniz cebinize profesyonel paralar girmez. Bunun tek istisnası belki de basketbol.

90'lı yılların başlamasıyla basketboldan ivmelenme oldu. Müessese takımları devreye girdi, basketbol tarihine adları yazılacak oyuncular gelmeye başladı -ki bu oyuncuların isimleri bizim kalbimize altın harflerle yazılmıştır- rekabet arttı, etrafta gerginlik yoktu.

Neden mi ? Çünkü müessese takımları çoktu, çünkü Spor Kulübü olarak anılan Futbol Takımlarımızın taraftarı etrafta değildi. Tribüne giden de basketbol dergisi-gazetesi alan da basketbol sevdalısıydı.

20 yıl önce bugün bambaşka bir noktaya geldik (En azından geldiğimizi sanıyorduk)

"Son 2 saniye , son 1 saniye , evet kupa bizim" , "... 77-70 maçı veriyoruz ama kupayı alıyoruz. Türkiye, Avrupa'da ilk kupasını alıyor bir takım olarak"

Bu sözler 13 Mart 1996 günü Stefanel Milano - Efes Pilsen Koraç Kupası Finali 2. maçını anlatan Murat Murathanoğlu'na ait.

Gelelim kadroda kimler vardı...
Petar Naumoski... Terini formasıyla silen oyun kurucudur. Ne söylense az.
Conrad McRae... McRae Hava Yolları. Sempatik insandı rahmetli.
Ufuk Sarıca... Şampiyon basketbolcu ünvanını, şampiyon "coach" olarak devam ettirmekte.
Mirsad Türkcan... NBA'de forma giyen ilk oyuncumuz.
Volkan Aydın... Savunma, üçlük...
Tamer Oyguç... Alan savunmasının bütün yükü onun omuzlarındaydı
Murat Evliyaoğlu... Başka takıma gitse süper star olabilirdi. O 6. adam olmayı tercih etti.
Hüseyin Beşok... Tamer Oyguç'u dinlendiren ve sonradan da onun yerini alan önemli pivot.
Bora Sancar, Mustafa Kemal Bitim, Alpay Öztaş, Erdal Bibo ... Oyuna gerek savunmayla gerekse hücum yönleriyle katkı veren oyuncular.

Peki ya ne oldu ?

Cevap ne yazık ki kocaman, uçsuz bucaksız bir hiç...

Hani başta demeye çalıştım ya futbola çok da benzemezdi diye.

Aslında benziyor...

"Bizim UEFA kupamız var tamam mı?"
"Bizim Dünya üçüncülüğümüz var tamam mı?"
"Bizim Avrupa üçüncülüğümüz var tamam mı?"

Yukarıdaki cümleyi sarf eden futbolsever ile basketbolsever arasında fark yok.

Çünkü bir basketbolsever de "Bizim , Türk Basketbolu olarak kulüpler bazında Koraç Kupamız ve Dünya-Avrupa Şampiyonalarında Gümüş Madalyamız var, tamam mı ?"

Neyse, eleştiri bir yere kadar...

Yukarıdaki kadroya ekleme yapmak gerekirse. Başantrenör Aydın Örs'ü , antrenörler Ergin Ataman ve Oktay Mahmudi'yi , Doğan Hakyemez'i Pano Natof'u unutmamalı...

20 yıl geçse de o an ki heyecanı ve sevinci asla unutamam...

Teşekkürler.



20 Sene Önce Bugün

2016/03/04

Yadigar Ejder

Yadigar Ejder...

Akıllardadır ismi, fakat hangisi olduğunu bilemez insan, karıştırır.

"Bir Yeşilçam figürüydü ama hangisi?" diye düşünür insan...

Yadigar Ejder...

Hani iri cüsseli ve genelde pek zeki olmayan karakterleri canlandıran Yeşilçam emektarı...

İri cüssesinin içinde irice bir kalp taşıyan Yadigar Ejder...

Asıl adının Adnan Ayberk olduğu düşünülen Yadigar Ejder 1947 senesinde Sivas'ta gelmiş dünyaya.

4 Mart 1991 günü aramızdan ayrılmıştır...

Vikipedi'ye göre etkin olduğu yıllar olarak 1966-1991 arası olarak görünse de aslında bunun gerçek olmadığı şu cümlede saklı:

"Tabi aslında Yadigar Ejder‘in nasıl öldüğü çok net: Aç, işsiz ve parasız."

Belki ilk duyulduğu şekilde yani soğuktan donarak ölmemiş olabilir. Fakat bu bizlerin -bizlerden de ziyade sektörün- nasıl açgözlü ve vefasız olduğunun en iyi kanıtı.


2016/02/27

Merhaba gençler ve her zaman genç kalanlar!

"Bu hikaye dostlar işte tam, tam burada başlıyor"

"Biri gelir açar perdeyi
Biri seyreder alemi 

Biri gelir ışığı yakar 
Biri sadece alkışlar 

Biri zaten hiç konusmamıştır 
Biri uzaktan hep bağırır 
Biri gülerken aglatır coğu zaman 
Biri sadece dudağını ısırır 

Bu hikaye başlıyor 
Ve hayat insandan daha hızlı gidiyor 

Biri gelir çeker perdeyi 
Biri zaten çoktan gitmiştir 
Biri gelir söndürür ışığı 
Biri bilir ki işi bitmiştir 

Bu hikaye burda bitiyor 
Ve hayat insanın çok vaktini alıyor."

Yukarıdaki sözler bir şarkıya ait. Şarkının adı 
Hikâye... Renan Bilek'in 1998 senesinde çıkarttığı Leke'nin son şarkısı...

Gelelim yukarıdaki fotoğrafa...

İşte bu okuyacağınız hikaye de tam o fotoğrafın çekilmiş olduğu yerde başlıyor...

Kasım'ın son günleri... Aralık ortasında askere gidecektim. İşte bu yüzden Antalya'da okuyan canım arkadaşım Ahmet'i görmek için Antalya'ya gittim. Sabah olunca hazırlandık, arkadaşımın okuduğu Akdeniz Üniversitesi'ne gittik. Bizim okul için Gökkuşağı ne ise orada da Olbia vardı. Ama bizdeki gibi kapalı alan değil. Açık alanda masaların olduğu, nispeten temiz havayı içinize çekebileceğiniz bir yer. Simit ve çay aldık Oliba'daki bir mekandan. Açık havada oturmak için masa baktık. İleride birini gördüm, duraksadım ve hatta şaşırdım. Ahmet durumumu anlamış olacak ki "Abi biliyor musun? Oyuncu Renan Bilek o, sinema kulübünün 'workshop'ı için geldi, afişini ben yaptım, istersen gideriz." dedi. "Gidelim, gidelim. Ben o adamın şarkılarını çok severim" dedim.

O an bilmiyordu Ahmet, Leke albümünü.

8 yıldan beri severek dinlerdim o albümü. Albüm yazdığıma bakmayın. Kaset... A yüzü, B yüzü olan... Hani unuttuğumuz bir teknoloji!

Velhasılıkelam, iki günlük workshop'a katıldık. Oyunculuk ile ilgili anlatılar, anılar... Ben bir fırsatını bulup "Leke"yi çok sevdiğimi anlattım Renan Bilek'e. İki günün sonunda topluca yemeğe gidilecekti.

Yemeğe gitmek için yürürken Renan Bilek'e -bende saklı kalsın- bir şarkısı ile alakalı bir soru sordum. Yürümeyi bırakamadı, bir-iki adım attı ama kendisi sadece fiziken adım attı, o an orada değildi. "Çok ilginç" dedi. Sonra durdu, cevap verdi ve ekledi "ben senin yaşlarında, hayır-hayır, senden 1-2 yaş ufakken buna benzer bir soruyu Cem Ağabey'e sormuştum".

"Cem... Cem ?"

"Cem Karaca" dedi. Duygulandığı her halinden belliydi. "Demek ki insan böyle garipsiyor ve mutlu oluyormuş" dedi...

Yemek esnasında sohbet ilerledi. Renan Bilek, Renan Ağabey olmuştu benim için...

Gelelim ikinci perdeye...

Yıllar yılları kovaladı. Önce o yıllar önce terk ettiği İstanbul'a taşındı. Sonra ben iş için taşındım İstanbul'a.
İstanbul'daki ilk arkadaşımla uzun uzun konuştuk, eskiden-yeniden... Yukarıdaki hikayeyi de anlattım ona. Bir gün işte çalışırken cep telefonuma bir görsel geldi.

"Bu hikaye dostlar işte tam, tam burada bitiyor"
Heyecanlandım... Mutlu oldum...

Renan Ağabey, Cem Ağabey'ini anlatacak, üstelik şarkılarını da söyleyecek... Ne kadar güzel haber...

Gittim.
Heyecanlıydım, mutlu ayrıldım...

Soranlara oyun dedim. Ama bir oyun olmadığını biliyordum. Bir konser de değildi... Bir belgesel de...

"Ömrüm"ün ne olduğu gerçekten merak edenlere şöyle açıklayayım. Yanınızda bir demlik çay var. Muhabbet öyle koyu ki kalkıp çayı ısıtmaya ya da yeni çay dem demlemeye yeltenmiyor, soğuk da olsa o çayı keyifle içiyorsunuz. Muhabbet konusu ise Cem Karaca... Muhabbeti yapan ise Renan Bilek... Üstelik elinde gitar var. Arada gitar çalıp şarkıları da söylüyor.

Tam da böyle bir etkinlik Ömrüm...

Gitar var dediğime bakmayın. Gitar da var bas da... Eylem Pelit Orkestrası var sahnede... Yazan-yöneten-söyleyen Renan Bilek, klavyede Halil İbrahim Işık, davulda Mert Türkmen, gitarda Evrim Arslan ve bas gitarda Eylem Pelit var...

Yakınınıza gelemiyorsa siz uzaklara gidin ve bu "muhabbet"e katılın...

2016/01/23

Muz Kokulum

O, Yeşilçam eserlerinin kıdemli kız babası. Biraz içten pazarlıklı biraz kötü ama asla Yeşilçam kötüsü gibi içinde sadece kötülüğün olmadığı karakterler.

Kimi zaman parasızlıktan kimi zaman ise paragözlükten yapar kötülüğü.

Bunlar İhsan Yüce'nin canlandırdığı karakterlerin ortak özellikleri.

İhsan Yüce...

Çatallaşmış sesi, sarı beyaz ve grinin türlü tonuna sahip bıyıkları ve de kimi zaman korkutucu olan o renkli gözleri...

İhsan Yüce...

Sadece oyuncu değil. Aynı zamanda senarist ve yönetmenlik de yapmış. Senaryosunu yazmış olduğu en meşhur film Kibar Feyzo'dur.

Feyzo'nun Cano'suna olan sevda hikayesi üzerinden; ağalık düzeni başta olmak üzere bir sürü konuda eleştiri getirmiştir. Sendikalının nasıl birlikli ve güçlü, Harranlı'nın ise nasıl tek başına ve dımdızlak olduğunu göstermiştir.

Muz kokulum...

Eskiden dünya bu kadar küçük değildi. Her şey her yerde satılmazdı ki. Ben çocukken muz azdı, zor gelirdi, pahalıydı...

Kim bilir İhsan Yüce muz kokulum diye seslendiğinde muz ne ulaşılmaz bir nimet idi.

Sadece senaryo yazmamış İhsan Yüce. Şiir de yazmış. Sevdasını kalem vasıtasıyla kazımış.

En bilinen şiiri ise "Ekmek, Şarap, Sen Ve Ben" adında...

Ne diyor şair.

"Ekmek şarap sen ve ben
bir de sabahın dördü
dışarda kar
odamız ılık
gözlerin ılık ılık damlarken boş kadehe
anlattın bana ağzı sarımsak kokan bir çocukla yattığını
aşkı tattığını, karım dediğini ve aldattığını
kıskandım Gogen’i Tahitilim
terlemiş vücudunu silerken
cüzzam mikrobunu ve yaktığı kulübesini
saçların bağlamıştı ellerimi muz kokulum
güneşi doğurmuştu ölü cisim
martı çığlıklarıyla bir sahil kayalığında
nefesin vücudumu yakıyordu yer yer
sam yelim sahra-i kebirim
kahrettim her şeye o gün
babanın şarap çanağına,
Gogen’e,
kadere,
sana,
bana ,
bir de gittiğin arabanın tekerine
ne diyordum arkadaş….
diyordum ki ben bu zıkkımı içmek için içerim
ama içerken düşünmem neden içiyorum diye
daha sonra yaparım hayatın felsefesini
sırayla olurum Fatih, Selim, Kanuni
bazen kadın hamamında tellak….
bazen Christoph Colomb
Napolyon’ken düşünürüm Elbe’de geçen günleri
Timur’ken Beyazıt’ı yenişimi….
bir kere Aristo’nun hocası olmuştum
ona verdiğim dersle gurur duymuştum
bazen Jan Dark’ı kurtarmak için çalışan bir kahraman
bazen odunun ateşleyen bir cellat olurum
eğer daha da içersem
Shakespare halt etmiş derim karşımda
salyalı dudaklarımdan yayık sesimi dinlerim de
işte Mozart’ın aradığı melodi bu diye gülerim
enayiymiş be Platon…
bir içsin de görsün….ne felsefesi varmış bu hayatın
anlasın geçmişi kınalı dünyanın kaç bucak olduğunu
ıslak kaldırımlarda yürürken acırım
önde yalpa vuran sarhoşun zavallı haline
ukalalık işte derim neme lazım senin
kendine bak; sende bir serserin bir sarhoş….
ve yavaş yavaş kaybolur acı kahkalarım
şehrin izbe sokaklarında
yavaş yavaş kaybolur benliğim…  "

İhsan Yüce...

Tiyatro ve sinema oyuncusu, senarist, yönetmen, şair İhsan Yüce 1929 yılının 23 Ocak günü dünyamıza gelmiş.



2016/01/10

Çocukluğa Özlem

Ne olmuş olabilir
ben de bilmiyor 
hatırlamıyorum.

İçimdeki çocuk öldü diye mi
bu 
çocukluğa özlemim
yoksa ölmesin diye mi?

Belki de bir pazar 
öldürüldü çocukluğum.
Kim bilir belki karlı bir sokakta
Ankara Karlı sokakta...
Belki de bir temmuz akşamı
11. Belediye sokakta

Bunların hepsini hatırlıyorum,
neden çocukluğa dönesim var
bilemiyorum.


                            10 Ocak 2016
         İ



                           





2016/01/09

Beklemek

Bir harfin beklemesi
görülmüş şey mi?

Oluyormuş Mirim

Bir harf beklermiş
bir insanı.

Üstelik 90'dan beridir
nafiledir beklemesi .

                      9 Ocak 2016
                       İ