2017/12/17

Yazıcı

Rüyalarıma karşı bir takıntım var. Onları kaydetmek, tekrar izlemek, bazılarını birleştirmek, bazılarını başka insanlara izlettirmek. En önemlisi bazı ayrıntıları unutmamak.

Zaman zaman rüyalarımı twitter'dan paylaşıyorum. Bir köşede duruyor, hoşuma gidiyor. Bazıları o kadar şeyi nasıl yazdığımı, nasıl unutmadığımı soruyor. Uyanır uyanmaz yazmaya odaklanırsa insan unutmuyor, yazıyor...

Bugün gördüğüm biraz uzun duracak gibiydi, buraya yazayım istedim. Doğru düşünmüşüm. Gelelim rüyaya...

                    *******

Bir şekilde bir müzik grubu kurmuşuz. O da vokal yapacakmış.
İlk stüdyo çalışmasına o gelememiş, ikincisine ben gidememişim.
Üçüncü stüdyo çalışması öncesinde haber yollamış; öncesinde gelsin beni alsın konuşacaklarımız var.

Yahu ne konuşacağız, son konuşmamızdan bu yana 12 yıl, ondan önceki konuşmamızdan ise 17 sene geçmiş. 17 sene önce ilk kez karşılaşmış ve konuşmuşuz... O kadar.

Elbette görünürde o kadar. Görünmeyenler halının altındaki kabartılarda, içki masasından kalkınca içilen kahvelerde, köprünün altındaki çakıl taşlarında... Neyse, konumuz bu değil.

Saçma gelse de gidiyorum. 4 katlı eski binaya. Zile basmak istiyorum karar veremiyorum. Çünkü;
günümüzde muhasebecilerin tek tük kullandığı iğneli yazıcılardan alınmış çıktı kesilmiş zillerin karşısına yapıştırılmış. İsimler yazılı olmasına yazılı da kimseyi tanımıyorum. Üçer dörder okuyorum, kendi kendime fikrimce hayırsız olan kişinin adını soruyorum, soyunun adını soruyorum. Bulamıyorum...


En üste çıkar, sora sora gelirim diyorum. Yanlışlıkla 3. zile basıyorum, kapı açılıyor. Hayıflanıyorum. "4. kattan başlayacağım, üçe bastım." Kendimi de tanıyorum haliyle. Böyle bir araştırma için başlama noktası ya en üst kattır ya da en alt. Ortadan başlamak da neymiş.

Servis asansörü gibi bir şey beni 4. kata çıkartıyor. 1.60 uzunluğu, 0.80 genişliği olan daracık bir asansör... Zile basıyorum, 30'lu yaşlarında bir kadın açıyor kapıyı. Soruyorum onu, kapıyı açtığı anda tedirginliği yüzünden okunan o kadının onun adını duyduğunda ağlamaklı olması beni germek üzereyken buzlu camları olan odadan ilkine nazaran oldukça uzun ve muhtemelen 10 yaş daha büyük bir kadın çıkıyor. Giyene göre sağ tarafında ilkokulda 3 çizgiyi birleştirerek yaptığımız desenin bir benzeri olan pembe bir kazak giymiş, elindeki peçeteyle gözyaşlarını siliyor.

Yoksa! Neyse ki değilmiş. Bir alt kattaki komşu ölmüş. Demek ki bugün gelenleri-gidenleri çok. Dış kapıyı birileri illa ki açıyordur. Ölü evinde akıbeti belirsiz zil sesleri çok olur, hemen 2. kata geçebilirim diye düşünüyorum kendimce.

İkinci katın zilini çalıyorum o açıyor. Yürürken kapıyı açıp yürümeye devam ediyor demek daha doğru olabilir. Kapı yavaşça hareket edip onu görebildiğim anda bunu planlamış gibi uzakta sırtı dönük bir şekilde yürürken duruyor ve dönüp "geldin ha?" diyor tebessüm ederek. Kapının yavaş olsa da istikrarlı hareketi devam ediyor. Duvarda cenaze gibi gülmüş bir adam ile onun fotoğrafı var.

Hazırlığı bitmiş. Elinde bir çanta, hızlıca geliyor. "Hadi çıkalım" diyor. Şarkı başlıyor.


Şarkının başlamasıyla bunun bir geliş değil bir çay içiş olduğunu anlıyorum. Uyandığımda ise yine de mutluydum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.